
Bilinçli farkındalık meditasyonunun esas amacı, algımızı, dikkatimizi ve odaklanmamızı bilerek ve isteyerek yaptığımız işe yoğunlaştırmaktır. Örneğin, nefes almak hepimizin farkında olmadan spontan olarak yaptığı bir şey. Dikkatimizi nefesimize yönlendirdiğimizde nefesimizi takip edebilir ve hissedebiliriz.
Burun deliklerinizden solunum yollarına giren havanın vücudunuzda dolaştığını imgelediğinizde, dikkatinizi ve farkındalığınızı nefesinize vermiş olursunuz. Oysaki bu bizim sürekli yaptığımız bir şeydir. Nefesle ilgili bir sıkıntı yaşamadığımız sürece nefes alıp vermemizin farkında olmayız. Mindfulnes uygulamalarında dikkatimizi nefesimize yoğunlaştırdığımızda, artık nefesimizin bir hikayesi olur. Her nefes alışımızda, bedenimize sevgiyi, güzelliği ve coşkuyu doldurduğumuzu, her nefes verişimizde içimizdeki bütün negatif enerjiyi boşalttığımızı metaforik olarak imgeleyebiliyoruz.
Bilinçli farkındalık uygulamalarında, nefes gibi devamlı yaptığımız bir işi, bilinçli olarak farkındalığımıza getiriyoruz. Bunu yemek yerken veya su içerken de yapabilirsiniz. Suyu bilinçli bir şekilde içmeye başladığınızda, artık suyun lezzeti, su içmenin vermiş olduğu keyif çok daha fazla hissedilmeye başlayacaktır. Bilinçli farkındalık ile, biriyle sohbet ederken tüm dikkatinizi tamamen ona vermekten tutun, yolda yürürken attığınız adımları hissetmeye, bir gezintiye çıktığınızda etrafınızdaki manzarayı seyretmeye, biriyle yakınlaştığınızda, sarıldığınızda, onun tüm sıcaklığını, samimiyetini hissetmeye, uyurken sadece uyumaya, duş alırken vücudunuzun ve ruhunuzun arındığını hissetmeye, çalışırken sadece çalıştığınız derse, ne yapıyor olursanız olun, tüm dikkatinizi buraya getirmeye odaklanırsınız.
Hayatta, nefesimiz gibi otomatik işleyen bir süreçtir. Mindfulnes uygulamaları, otomatik olarak devam eden tepkimeleri, duyguları, düşünceleri, olayları, alışkanlıkları, bazen sorunları, bilinç düzeyine getiriyor. Mindfulnes egzersizlerini uyguladığınızda şu an yaşamınızda sorun olarak kabul ettiğiniz şeylerin çok büyük bir kısmının çok da önemli olmadığını fark edeceksiniz İletişim sorunlarımız, kaygılarımız, uyku problemlerimiz, kafamızdaki kendimizle ilgili bir takım olumsuz senaryoları bilinçli farkındalığımıza getirdiğimizde daha kolay kontrol altına alabildiğinizi göreceksiniz.
Çünkü biz dikkatimizi bir düşünceye, bir duyguya, bir fikre yönelttiğimiz zaman onu reddetmeyiz, onu olduğu haliyle görürüz, onu sadece gözlemleriz ve buna neden olan diğer faktörlerden arındırdığımız için ortaya saf ve gerçek bir realite çıkar. Yaşadığımız olayları gerçeklik düzlemine taşıdığımızda, kendimizi gereksiz yere sorgulamak, suçlamak, ayıplamak, yargılamak, madur ya da suçlu hissetmek gibi şeyler olmayacağı için, gereksiz yere acı çekmeyiz. Sağlıklı düşünmek, işlevsel düşünmek ve verimli düşünmek ancak böyle mümkün olur. Diğer türlü, hayatta karşımıza çıkan şeylere anlık otomatik tepki vermeye devam ederiz.
Ben kendi duygularımı yönetemiyorsam ve başkaları benim duygularımı yönetebiliyorsa o insanlar bana her şeyi yaptırabilir. Bana bir üründe satabilirler, beni üzede bilirler, mutsuz da edebilirler. Çünkü ben artık özgür irademi onlara kiraya vermiş olurum. Lütfen kendi özgür iradenizi ne başka insanlara, ne bir pazarlama kampanyasına, ne sosyal medyaya, ne başka faktörlere kiraya vermeyin. Özgür iradeniz sizin bilincinizdir. Ve bilinçli farkındalık yaşadığımız tüm olayları gerçeklik düzlemine taşımamız konusunda yardımcı olur. Mindfulnes uygulamalarını öğrendikçe, daha önce otomatik verdiğimiz tepkileri artık daha bilinçli vermeye başlayacağız.
Bilinçli farkındalık çalışmalarında diğer önemli bir kavram da kabullenmedir. Bir şeyi reddettiğimizde kendi içimizde ona karşı bir direnç gelişir. Reddetmek, yok saymak o soruna bizi daha da yaklaştırır. Zihnimiz sürekli bazı çağrışımlar yaparak çalışır. Kabullenmek içimizdeki direnci ortadan kaldırır. Kabullenmek onaylamak anlamına gelmiyor. Burada kabullenmek sadece reddetmenin karşısında bir kavramdır. Kabullenerek yaşadığınız olayları sadece bir realitiye taşırsınız.
Bir diğer kavramda bırakmaktır. Bunu elinizde sıkı sıkı tuttuğunuz bir bardağa benzetebiliriz. Bu bardağı ne kadar süreyle böyle sıkı sıkı tutabilirsiniz. Bir süre sonra kaslarınız yorulmaya, bütün vücudunuz rahatsız olmaya başlar. Elinizde tuttuğunuz bardağın ağırlığı giderek artar ve bir süre taşınamayacak kadar ağır gibi hissedilir. Aslında bardağın ağırlığı değişmemiştir, fakat siz onu sıkmaya devam ettikçe o bardağın göreceli ağırlığı artmaya başlar.
Peki bu bardaktan kurtulmak ve bu ağrıları çekmemek için ne yapmak lazım. Cevap çok basit… Bardağı bırakmak.. Bardağı bıraktınız zaman artık o ağırlığı hissetmemiş olursunuz. Geçmişte yaşanan olumsuz olaylar tıpkı bir bardak gibi önümüze çıkıyor ve biz onu sıkı sıkı tutuyoruz. Bu olaylardaki duygularımızı tutmaya devam ettiğimiz sürece artık bedenimiz ruhumuz yorulmaya başlıyor. Aradan uzun bir süre geçmesine rağmen tutmaya devam ettiğimiz için, o zaman yaşanan acılar, üzüntüler ilk günkü gibi hissedilmeye devam ediyor.
Normalde onları bırakmamız gerekiyor. Tuttuğumuz duygular, düşünceler bir gemiyi rıhtıma bağlayan halatlar gibidir. Onları çözmeden, bırakmadan denize açılamayız. Bu duygu ve düşüncelerin birer birer geride kalmalarına izin verdikçe özgürleşirsiniz. Bırakmak kavramı kabullenme ile çok bağlantılıdır. Önce kabul ederiz, daha sonra bırakma aşamasına geçeriz. Bırakamadığımız duygu ve düşünceler sırtımızda taşıdığımız yükler gibidir. Onları sırtımızdan indirmedikçe rahatlayamayız.
Peki biz bir şeylere neden tutunuruz ? Neden bırakmak istemeyiz. Bunun pek çok sebebi var. Bırakmak demek beraberinde risk almak demektir. Bırakmak demek korkularımızın yüzeye çıkması demektir. Pek çoğumuzun bağımlı bir profili vardır. Etrafındaki insanlara bağımlıdır, işine bağımlıdır, güç aldığı bir takım faktörlere bağımlıdır. Bu insanlar bağımlılıklarından kurtulmayı düşünürse adeta bir fanustan çıkmış gibi hissederler kendilerini. Bir şeyleri bırakmak cesaret gerektirir. Özgür olabilmek için bazı davranış kalıplarını bırakmamız gereklidir.
Amacımız otomatik pilottan çıkarak farkındalığımızı, yaptığımız, hissettiğimiz her ne varsa oraya getirebilmektir. Bu yüzdende farkındalığı bir direksiyon gibi düşünün. Direksiyonu nereye kırarsanız aracınız oraya gidecektir. Bazen farkında bile olmadan otomatik olarak kendimizi istemediğimiz bir yöne doğru sürükleyebiliriz. Buna neden olan da çoğunlukla korkularımızdır, bir takım endişelerimizdir.
Biz dikkatimizi bilinçli olarak şimdiye ve buraya getirdiğimizde hem bedenen hem zihnen hem de ruhen kendimizi çok daha iyi hissetmeye başlarız. İyi, kötü gibi kavramlarda çoğunlukla insanların kendi kendilerine türettiği kavramlardır. Bir şeye iyi ya da kötü diyebilmek için referanslara ihtiyacımız vardır. Biz daha önce öğrendiğimiz şeyleri bir referans haline getiririz ve bunlarla tanımlamalar yaparız.
Bu tanımlar sınırlayıcı da olabilir. Mindfulnes çalışmalarında iyi ya da kötü değil, sadece bir şey var deriz. Bunlara çok fazla bir anlam yüklemek yerine sadece gözlemlemeye çalışırız. Bununla ilgili çok abartılı düşünceler üretmek yerine gerçeği olduğu gibi görmeye çalışırız. Bu ikilemlerden de yavaş yavaş kurtulmak önemlidir. Bir şeyi mükemmel ya da berbat, kusursuz ya da vasat, bir şekilde tanımladığımızda, bir anlam yüklediğimizde, bir ön yargı geliştirebiliyoruz. Karşılaştığımız olaylara tarafsız bir şekilde yaklaştığımızda realiteye dönüşmeye başlıyor.
Şimdi, geçmiş ve gelecek aslında iç içedir. Biz şimdi buradayken düşüncelerimizi geçmişe yoğunlaştırırsak şimdiyi geçmiş haline dönüştürürüz. Ve geçmişte yaşadıklarımızı buraya getirir ve burada o bedensel duyumları hissetmeye devam ederiz. Eğer biz geleceği şimdiye getirirsek, kaygılarımızı alıp buraya getirirsek sanki bir zaman makinesine binip geleceğe gitmişiz gibi gelecekteki tepkileri de şimdiye ve bu ana getiririz.
Aslında sonsuz bir şimdi vardır, sürekli tekrarlanan bir şimdi döngüleri vardır ve biz çoğunlukla bilinçsiz olarak geçmişi ve geleceği buraya getiririz ve şimdiyi geçmişe dönüştürürüz. İnsanların bugünü mutsuz bir şekilde yaşamalarının nedeni, çoğunlukla bugüne geçmişi ya da geleceği getirmeleridir. Buna kısaca zamanı bozmak da diyebiliriz. Oysaki tek bir gerçek vardır ve o da şimdidir ve şu andır. Şu anki hayatımızda bir takım sıkıntılar yaşıyor olabiliriz. Ancak bu şu an yaşadığımız bir sıkıntı ise müdahale gerektirebilir. Bizim geçmişe yönelik bir müdahale yapmamız mümkün değildir. Geleceğe yönelik bir müdahaleyi de sadece planlayarak veya tasarlayarak gerçekleştirmemiz mümkündür. Fakat hiçbirimiz bizi yarın neyin beklediğini bilmiyoruz.
Bilinçli farkındalığı, hayatımızın her anında, yaptığımız her eylemde alışkanlık haline getirirsek, önümüzde sonsuz bir şimdi oluşur. Böylece bugün yaşayacağınız deneyimler size heyecan vermeye başlar. Bu durumda şimdiyi ve burayı güzelleştirmeye başlarız. Geçmişte yaşanılanı önce kabul edip sonra bıraktığınızda, burada müthiş bir alan açılmaya başlar. Bu alan keyif, bu alan iyilik alanıdır. Bu alan kendini gerçekleştirme alanıdır. Bu alanda kendimiz olabiliriz. Bu alan işte bilinçli farkındalık alanıdır. Bu alan bizim mutlak hakimiyet alanımızdır.
Herkes bu dünyaya potansiyel bir güçle gelir. Biz kendimizi bir başkasıyla karşılaştırırsak sahip olduğumuz gerçek potansiyelimizi gösteremeyiz. Tanıklık etmek, olanı olduğu gibi görmek, deneyimlemektir. Bir şeyleri tutmaya çalışmak çok gereksiz. Bırakın gitsin.
Bilinçli farkındalık uygulamalarındaki diğer bir kavram da, geçicilik kavramıdır. Her şey geçicidir, her şeyi böyle görürsek ona bağımlı olmayız. Aslolan yaşadığın her anı güzelleştirmektir. Bazen insanlar bir labirentin içinde kaybolmuş gibidir. Bir türlü çıkış yolunu bulamaz. Tarafsızlık kavramı dronla kendi hayatınıza, olaylara yukardan bakmak gibidir. Hayatındaki kısır döngüden çıkmanın yolu budur. Kendinize, sanki bir başkası yaşıyormuş gibi dışardan bakın. Bu duygularımızı geride tutmaya yardımcı olur. Duygular bizim gerçeği görmemize engel olur.
Hayatınız boyunca yaşadıklarınız için devamlı şikayet etmek yerine anlamaya çalışmak çok önemlidir. Şikayet etmek içimizdeki çocukla alakalı bir durumdur. Çünkü çocuk sorumluluk almaz. Anlamak için de dinlemek önemli. Meditasyon kendini, içindeki çocuğu dinlemektir. Kendinize bir başkasının gözünden bakın. Kendinizi, güvendiğiniz birinin gözünden objektif bir gözle bakıyormuş gibi yapın. Etrafınızdaki insanlara da bir başkasının gözünden bakmayı deneyin. Onlarla olan ilişkinizi tarafsız bir gözle inceleyin.
Düşüncelerinize de tarafsız bir gözle bakın Bu düşünce gerçekten bana mı ait yoksa bana empoze edilmiş bir şey mi ? Kendi kendinize ördüğünüz duvarları, neyin size ait olup olmadığını değerlendirin. Ben olmayan parçam başkalarını mutlu etmek için mi çalışıyor. Bazı yerlerde, kişilerle, zamanlarda ve durumlarda kendimizi kötü hissederiz. Günlük hayatta yaşadığımız diğer bir sorun da, başkalarının bize söylediği şeyleri sorgulamadan kabul etmemiz, yani içselleştirmemizdir. Aslında söylenen şeyin bizimle bir alakası yoktur. Söyleneni öylesine içselleştiririz ki, bunu fark edemeyiz.
Özgüven eksikiliği, mükemmelliyetçilik, değersizlik inancı, hep sahte benlerdir. Bu benlerden uzaklaşmak lazımdır. Bunu kendimize sorular sorarak anlayabiliriz. Bazen insanlar sahte benlere karşı duyarsız olmayı tercih eder. Bunun yanında yansıtma, reddetme ya da inkar etme de insanların geliştirdiği savunma mekanizmalarıdır. Bu tür davranışların olduğunu görmek bile gerçek benliğin oluşmasına katkıda bulunur.
Gerçekten mutlu olmak için, yaşadığın süreçten zevk almayı öğrenmelisin. Geleceğe dair hayallerin, hedeflerin olmalı. Bu hedeflere ulaşmak için yapacağın her şey seni günlük hayatın olağan streslerinden uzaklaştıracaktır. Her zaman esnek ol ve farklı şeyler yap. Düşüncelerin de esnek olmalı. Sabit bir düşünceye saplanıp kalmak sizi tutsak edecektir.
Unutma ; Yaşadığın hiçbir şey tesadüf değildir. Herkesten bir şey öğrenirsin. Geçmişte yaşanan her şey yaşanması gerektiği için yaşanmıştır. İçinde başlangıç olan her an doğru andır. Bir şey bitmişse bitmiştir.