STRES SAĞLIĞIMIZI NASIL ETKİLİYOR ?

Günlük yaşantımızda karşılaşacağımız  gerçek tehditlerin veya tehdit algısının yaratacağı stresin ve bu strese karşı farkında olarak veya olmadan verdiğimiz tepkiler sağlığımızı nasıl etkiliyor

Kısaca “stres yükleyici” olarak tanımlanan bu tehditler, bazen kısa bir zaman diliminde yaşanırken, bazen de uzun yıllar boyunca sürebiliyor. Bu sorunlar, çevresel, sosyal, ekonomik, toplumsal sorunlar gibi dışsal tehditlere bağlı olabileceği gibi, düşüncelerimiz ve duygularımız gibi gerçek bir tehdit olmayıp sadece tehdit algısı yaratan içsel sebeplere de bağlı olabilir.

Örneğin, kronik bir hastalığı ya da sakatlığı olan bir aile üyesinin bakımını üstlenmek, genellikle bakımını sağlayan kişi için kaçınılmaz bir kronik stres kaynağıdır. Bunun yanında, kendimizde kronik bir sağlık sorununun olması da uzun süreli bir stres kaynağıdır.

Diğer taraftan günlük yaşamımızda sıkça karşılaştığımız trafikte araba kullanmak, randevulara ve toplantılara geç kalmak, çocuklarla veya eşle yapılan tartışmalarda kısa süreli stres sebepleridir.

Stres sebebi kısa süreli de olsa, uzun süreli de olsa, vücudumuzun verdiği tepki benzerdir. Savaş ya da kaç tepkisi olarak tanımlanan bu süreçte otonom sinir sisteminin sempatik parçası ve böbrek üstü bezlerimiz aktif olarak çalışmaya başlar ve  bedenimizde oldukça hızlı bir şekilde adrenalin, noradrenalin ve kortizon hormonları salgılanır.  

Sonuçta kalbimiz daha hızlı atmaya başlar, tansiyonumuz yükselir, sık nefes alıp vermeye başlarız, tüylerimiz diken diken olur, elimiz ayağımız buz keser.

Savaş ya da kaç tepkisi, kendimizi hayati bir tehlike oluşturan durumlarda bulduğumuzda, hayatta kalmamıza yardımcı olan son derece gelişmiş bir mekanizmadır.  İlkel atalarımızdan genetik mirasla bize geçen bu mekanizma olmadan hayatta kalmamız mümkün olmaz. 

Ancak bazen hayatı tehdit eden gerçek bir durum olmadan da bu sistem aktif olarak çalışır. Hedeflerimiz, güvenlik duygumuz ya da kontrol hissimiz tehdit edildiğinde ya da engellendiğinde, kolaylıkla savaş ya da kaç moduna girebiliriz. 

Örneğin sadece trafikte araba kullanırken karşılaştığımız bir olayı zihnimiz benliğimize ve iyiliğimize yönelik bir tehdit olarak algılar ve bizi kolaylıkla savaş ya da kaç moduna sokabilir. Sonuçta, çok gereksiz bir şekilde öfkeleniriz, hatta kavgaya varan davranış problemleri sergilemeye başlarız. 

Burada hayatımızı tehdit eden bir durum olmadan da savaş ya da kaç tepkisi kısa süreli olarak devreye girer.  Bir süre sonra sakinleşip, stres sebebi ortadan kalktığında otonom sinir sistemimizin parasempatik parçası yönetimi devralır ve o anda yükselen kan basıncımız ve kalp atış hızımız hızla normale döner.  Kan akışınız yeniden düzenlenir, kaslarımız gevşer, düşüncelerimiz ve duygularımız da yatışmaya başlar.

Hayatın olağan akışı içinde hepimiz sık sık bu savaş ya da kaç tepkisini vermemize neden olan birçok olayla karşılaşırız. Bazen farkında olmadan yaşadığımız bu tepki uzun süreli olduğunda bizi devamlı olarak uyarmaya ve gergin bir hale sokar. Bi de içimizde kuvvetlenen bu gerginliği serbest bırakabileceğimiz sağlıklı yöntemlerimiz yoksa, o zaman haftalar, aylar ve yıllar içinde içinden çıkamadığımız ve “normal” olduğunu düşünmeye başladığımız sürekli bir kronik uyarılma durumuna sürüklenebiliriz.

Sempatik sinir sisteminin kronik olarak uyarılması, uzun vadede kronik anksiyete, depresyon ya da her ikisinin bir arada görüldüğü psikolojik stresin yanı sıra, yüksek tansiyon, kalpte ritm bozukluğu, sindirim problemleri, kronik baş ağrıları, sırt ağrıları ve uyku bozuklukları gibi pek çok sağlık sorununun çıkmasına neden olur. 

Sonuçta, yaşadıkları sağlık sorununun yönetemedikleri, altında kalkamadıkları strese bağlı olduğunu fark etmeden soluğu doktorda alırlar. Doktorlarda sadece bedene baktığı için, kişinin sorununun stresten kaynaklığını düşünmeden hemen ilaca başlarlar.

Devamlı olarak yoğun stres altında olan insanlar, yaşamlarındaki  baskılarla baş etmek için çeşitli başa çıkma stratejileri geliştirirler. Ksaca “uyumsuz başa çıkma stratejisi” olarak tanımlanan bu çabalar bazen işleri daha da kötüleştirir.

Yaygın olarak kullanılan en uyumsuz başa çıkma stratejisi, ortada herhangi bir sorun olduğunu reddetmektir. Bu kişiler ısrarla kendisinin gergin olduğunu reddeder. Kendilerini görmedikleri gibi, çevrelerindeki insanların uyarılarını da dikkate almazlar. Sonuçta, varlığını kabul etmedikleri bu gerginlikten kurtulmak için de hiçbir şey yapmazlar.

Bunun yanında yaşadıkları stresten uzaklaşmak için başka sağlıksız yöntemler geliştiriler. Örneğin ailevi sorunlar nedeniyle stres yaşayan insanlar kendilerini anlamsız bir şekilde işlerine verirler. Kısaca işkolik olarak tanımlanan bu grup devamlı çalışarak aslında sosyal hayatında yaşadığı stresten uzaklaşmaya çalışır.

Bir diğer stresle uyumsuz başa çıkma yöntemi de kişilerin kendisine aşırı derecede meşguliyet yaratmasıdır. Sorunlarla yüzleşmek yerine, hayatlarını  sorumluluklar ve yükümlülüklerle doldurarak ve  kendisi için ayıracak zaman kalmayana kadar kendilerini  meşgul ederler.

Stresle baş etmenin en yaygın yollarından biri de, zihnimizi bir şekilde meşgul eden düşüncelerden uzaklaşmak için alkol, sigara, kahve, yemek yeme, uyuşturucu, şeker, reçeteli ve reçetesiz ilaçlar kullanmaktır. Çevremizdeki birçok insan yaşadığı stresten uzaklaşmak için bu yöntemlere sıkça baş vurmaktadır.

Bu yöntemler kısa vadede stresle başa çıkma konusunda yardımcı olsa da, uzun vadede bağımlılık potansiyeli yaratmaları başka sorunların yaşanmasına neden olur.  Sigara dumanındaki nikotin ve diğer kimyasallar kalp ve akciğer rahatsızlıklarına, alkol karaciğer ve beyin rahatsızlıklarına, uyuştucular kalpte ritm bozukluklarına ve ani ölümlere neden olabilir. Ayrıca bu tür bağımlılıklar kişide sahte bir iyilik halinin oluşmasına ve algıda bozukluklara ve sorunun esas kaynağını ne bir şekilde görmesine engel olur.

Sonuçta tüm bu uyumsuz baş etme davranışları bağımlılık yapar ve bunlar yüzünden fiziksel ve psikolojik açıdan ağır bedeller ödenir.

Kronik stresle başa çıkmada kullandığımız içsel kaynaklarımız bir süre sonra tükenme noktasına gelir ve tamamen yıkılır. Bu durumda bedenimiz artık birçok kronik rahatsızlığa açık bir hale gelir.

Kronik stresin yarattığı bir diğer sorunda psikolojik sorunlardır. Alzhaymır hastalığı olan yaşlı bir ebeveyne ya da engelli bir çocuğa bakmağa bağlı olarak hissedilen çaresizlik ve umutsuzluk duygularının yarattığı kronik stres ve yetersiz baş etme yöntemleri, duygusal ve bilişsel kaynakların tükenmesine ve depresyona neden olabilir.

Son yıllarda tıp alanındaki en önemli gelişmelerden birisi “Epigenetik teorisidir. Bu teoriye göre, yaşamamız boyunca edindiğimiz deneyimlerimiz, davranışlarımız ve yaşam tarzı seçimlerimiz kromozomlarımızdaki bazı genleri aktifleştirebilirken, bazılarını devre dışı bırakabilmektedir. Yani yaşam şeklimizde yaptığımız yanlışlar kromozomlarımızı bile değiştirmektedir. 

Kronik olarak strese maruz kalmak ve bunu yönetmek konusunda yetersiz kalmak genlerimizi bile etkilemekte, sonuçta bizi kronik hastalıklara yatkın bir hale getirmektedir. Eğer ailenizde bir kalp hastalığı öyküsü varsa siz de kolaylıkla kalp hastalığına yakalanabiliyorsunuz.  

Vücudumuzdaki herhangi bir organ veya sistem hastalığa yol açan zayıf halka olabilir. Kimi insanlar için bu cilt, kimileri için akciğerler, kimileri için sindirim sistemi ya da böbrekler olabilir. Ayrıca genlerimizdeki bu değişime bağlı olarak kansere veya bazı  otoimmün hastalıklara yakalanabilirsiniz. Kronik stresin bağışıklık sistemimizi zayıflatması bizi bulaşıcı hastalıklara daha fazla yatkın bir hale getirir.

Yaşlanma ve hastalıklara yakalanma sebepleri konusundaki diğer önemli bir gelişme de kromozomlarımızın uç kısmında bulunan ve hücre bölünmesinden sorumlu telomerlerin keşfi olmuştur. İnsan bedenindeki organ ve sistemleri oluşturan hücrelerin her birinin oluşturduğu organa göre bir ömrü vardır. Fizyolojik olarak ömrünü tamamlamış hücre ölür ve organda herhangi bir sorun olmadan hücre bölünerek hemen yenisi oluşur. İşte hücrelerin bu doğal değişim sürecini yöneten, hücre DNA sında bulunan kromozomların uç kısmında bulunan telemorlerdir. Her bir hücre bölünmesinde telomerlerin boyu kısalır ve zaman içinde tamamen yok olduklarında artık hücre daha fazla bölünemez ve çoğalamaz bir hale gelir.  

Telomerimizin  uzunluğunun hücresel düzeyde yaşlanma ile doğrudan ilişkisi vardır. Telomerlerin küçülme ve kısalma sürecini etkileyen en önemli faktör maruz kaldığımız strestir. Yapılan araştırmalarda kronik stres altında olan insanların telomer boylarının diğer insanlara göre daha hızlı bir şekilde kısaldığı tespit edilmiştir. Burada etkili olan telomerlerimizi onaran telomeraz enziminin stres altında yeterince fonksiyon görememesidir.

Yaşadığımız kronik stresin bizde sağlık sorunlarına neden olmaması için öncelikle bize stres yaratan 

Bir  sorunla başa çıkmanın en doğru yolu, strese tepki vermeyi bırakıp,  strese yanıt vermeye başlamaktır. 

Bunun için, bize stres yaratan sebeplere gerçekten bilinçli farkındalık ile bakmanız gerekiyor. Kısaca mindfulnes olarak tanımlanan anbean yargısız farkındalık, otomatik olarak tepki vermemiz ve işleri kontrol altında tutmak adına uyumsuz girişimler içinde kaybolmak yerine, olayların akışı ve bunlarla ilişkinize müdahalenize olanak tanır.

Sonuç olarak, kronik olarak strese maruz kalmak veya stresi yönetmek konusunda başarısız olmak, bizleri birçok kronik rahatsızlığa yakalanmaya daha açık bir hale getiriyor. Siz de yoğun stres altındaysanız ve stresi yönetmek konusunda çok başarılı değilseniz, kronik bir hastalığa yakalanmadan biran önce profesyonel destek alın.

 

 

Bir yanıt yazın